Telefonunuz zihninize en sevdiği şeyi veriyor!
Dikkatinizi vermeyi zorlaştıran şey internette bulduğunuz devasa miktarlardaki bilgi değil. Kopenhag Üniversitesinde yürütülen yeni bir çalışmaya göre bu durumun suçlusu, dijital teknolojiye entegre edilen ve zihninizin dayanamadığı, kolayca erişilebilen sınırsız yenilik ve aksiyon olanakları.
DİKKAT DAĞINIKLIĞININ SEBEBİ NE?
Bu konudaki en yaygın açıklamaya göre Google, Facebook ve Apple gibi teknoloji şirketler, dikkatinizi ele geçirmek için yarışıyor ve bu firmaların size aşırı bollukla sunduğu karşı konulmaz içerikler, dikkatinizin dağılmasına ve dikkatinizi bir şeye uzun süre verememenize sebep oluyor.
Populer Science Türkçe’nin aktardığı gibi Kopenhag Üniversitesinde çalışan düşünür Jelle Bruineberg, Neuroscience of Consciousness bülteninde yayınlanan yeni makalesinde açıklamayı başka yerde aramamız gerektiğini öne sürüyor; yani şurada: Zihinlerimizin yeni şeyleri tercih etme özelliğinde ve dijital teknolojilerin tam da bu özelliğe hitap eden şeyleri her yerde, her zaman sunmasında.
“İçimizde e-postalarımızı veya Facebook’taki son bildirimleri kontrol etme dürtüsü olduğunda, sebebi bilgi akınına uğramamız değil. Bu dürtü gelip çattığı zaman genelde cep telefonumuzla bile uğraşmıyor oluyoruz. Fakat telefonumuzu kontrol etme eylemi, çok tatmin edici bir ödüle kolayca erişme imkanı sunuyor bize: Bu ödül ise yeni bir bilgi parçası” diyen Jelle Bruineberg, yeni bir şeye karşı hissettiğimiz bu iştahın bilişsel sinirbilime göre zihnimizin temel bir çalışma şekli olduğunu söylüyor ve ekliyor:
“Dijital teknolojiler, bu ödüle hemen hemen hiç zahmet etmeden ulaşma aracı sağlıyor. Telefonun üzerinde bir iki parmağımızı hareket ettirmemiz gerekiyor sadece. Bir kütüphanede olsaydım ki kütüphane de devasa miktarda bilgi içerir, belli bir kitaba yönelik kontrol etme alışkanlığı geliştirmem mantıklı olmazdı. Çok zahmetli bir şey olurdu. Dahası, bir kitaptaki bilgi sabittir ve dijital alemde değişen bilgi gibi aniden değişmez.”
‘Kontrol etme alışkanlığı’nın gelişmesine bizi bu kadar yatkın hale getiren şey, işte bu zahmetsiz erişim ve değişen içeriğin birleşimidir.
ZİHİN VE TEKNOLOJİ ARASINDAKİ UYUMSUZLUK
Çoğu kişi bu belirtilerin dijital teknolojilerin kullanımıyla ortaya çıktığı yönünde hemfikir: Dikkatimiz dağılıyor ve bizim için önemli olan şeylere dikkatimizi vermekte sorun yaşıyoruz. Peki bu durumun sebebi ne?
“Dikkat ekonomisindeki güncel tartışma, büyük oranda dikkat ve bilgi arasındaki karşılıklı etkileşimin belli şekilde tasarlanmasına dayanıyor. Varsayıma göre dijital teknoloji gelmeden önce bilginin kıt olduğu bir zaman vardı ve bu yüzden dikkatimizi istediğimiz gibi kontrol edebiliyorduk. Şimdiyse bilgi bolluğunun olduğu zamanlarda yaşıyoruz, dolayısıyla dikkatimizi kontrol etmek daha da zorlaştı. Bu fikre göre daha az bilgiye maruz kalsaydık sorun çözülürdü.” Fakat insanların dikkatini kontrol etmenin eskiden de kolay olmadığını belirtiyor Bruineberg.
Bruineberg, tarih boyunca birçok dini topluluğun meditasyona ve tefekküre yönelik uygulamaların üzerinde durduğunu ve bunların, uygulayan kişilerin dikkatleri üzerinde bir parça kontrol sağlayıp, kendilerini gündelik yaşamın dikkat dağıtan etmenlerinden kurtarmasına yardımcı olmak üzere tasarlandığını ekliyor. Bu yüzden dijital teknolojilerin dikkat dağınıklığı sunmak yerine, dikkat dağıtmanın farklı ve belki de daha nüfuz eden yollarına olanak sağlaması daha muhtemel görünüyor.
“Bu makalede ortaya attığım fikir, zihinlerimizin çalışma şekli ile modern dijital teknolojilerin tasarımı arasında derin bir uyumsuzluk olması. Fakat çok fazla bilgi içerisinde boğulmakla alakalı bir şey değil bu” diyen Jelle Bruineberg, sözlerini şöyle bitiriyor:
“Esasında biz (ve zihinlerimiz), bir şeyle pürüzsüz biçimde meşgul olmaya ve bir işten başka bir işe geçmeye, fiiliyatta kolayca ulaşılabilen sınırsız miktardaki yeni şey ve ödüllere olanak sağlayan ortamlarla başa çıkmak için donanmış değiliz. Bu gelişime karşı koymanın tek yolu, dijital ortamlarımızı ciddi şekilde sınırlandırmak. Örneğin günde sadece iki defa e-posta almak, bu iki zaman arasında hiçbir yeni şeyin bulunmayacağı anlamına geliyor. Bundan 50 yıl sonra muhtemelen geriye bakıp, şimdiki dijital ortamlarımızın ne kadar karmaşık ve sınırlandırılmamış olduğunu görecek ve bunu dehşetle karşılayacağız.”